المساعد الشخصي الرقمي

مشاهدة النسخة كاملة : مسارد في قاموس الفقه الإسلامي باللّغة العربية والتركية



نظام الدين إبراهيم أوغلو
27/09/2007, 06:23 PM
القسم الثاني من

قاموس الإصطلاحات الفقهيّة

FIKIH TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

نظام الدّين إبراهيم أوغلو
محاضر في جامعة هيتيت بتركيا
nizamettin955@hotmail.com
121ـ السّبيلان: مخرج أو مجرى البول والغائط.
Sebilân: İki yol, sidik ve dışkı yolları.
122ـ السُّحت : ج / أسحات، المال الحرام وما خَبُثَ من الكاسب.
Suht: Haram mal, haram kazanç.
123ـ السَّفاح : مصدر سافحَ، الإراقة. الزّنا.
Sifâh: Zina. Öldürmek. Kan dökmek.
124ـ السَّماحة : مصدر سَمحَ، الجود والكرم، اللّين والسّهولة. بذل مالا يجب بذله تفضيلاً.
Semâhat: Müsamaha. Hoşgörü. Cömertlik.
125ـ الموقوذة : إسم مفعول، المقتولة بضربة عصا أو حجر أو نحو ذلك.
Mevkûze: Değnek, tokmak yahut taş gibi küt bir cisimle vurularak öldürülen hayvan.
126ـ الشّرع، الشّريعة :: ج/ شرائع مصدر شَرعَ، سَنَّ، بدأ. ما أظهره الله تعالى لعبادهِ من الدّين.
Şer’=Şeriat: Din yolu; Allah Teâlâ’nın kulları için koymuş olduğu dînî, dünyevî hükümlerin tamamıdır.
127ـ الشِّعائر: ج/ أشعِرة وشُعرة. ما ولي جسم الإنسان من اللّباس. العلامة التي تتميز بها دولة أو جماعة من قولٍ أو نقشٍ أو غيرهما..
Şeâir (t.şa’ire): Dince kutsal sayılan, ifası istenilen şeyler; dini semboller, remizler, Allah’a ait nişaneler..
128ـ الرَّوث : ج/ أرواث . زبل ذوات الحافر من كل ذي حافر.
Revs: Tek tırnaklı hayvan (at, katır, eşek) tersi.
129ـ الشُّفعة : ج/ شُفع، إسم للعقار المشفوع. تملك الجار أو الشّريك العقار المباع جبراً عن مشتريه بالثّمن الذي تمّ عليه العقد.
Şuf’a: Önalım hakkı. Satılan veya bedel şartı ile hile edilen bir akarı veya o hükümde olan bir malı veya kendisine hibe edilen şahsa her kaça mal olmuş ise, o miktar ile müşteriden veya satıcıdan ya da hibe edilenden cebren alıp temellük etmektir.
130ـ الشّورى : التّشاور. طلب أراء أهل العلم والرّاي في قضية من القضايا.
Şûra: Danışma. Danışma meclisi.
131ـ الرُّعاف : نزيف الأنف. خروج الدم من الأنف.
Ruaf /Rı’af: Burun kanaması.
132ـ الصّاعقة : مصدر صعق. ج/ صواعق، نار تسقط من السّماء في رعدٍ شديدٍ. صيحة العذاب.
Sâ’ika: Yıldırım, şiddetli gök güdülüsünden sonra gökten düşen ateş. ‘azap sesi.
133ـ الصّراط : ج/ صُرُط، الطّريق، جسر ممدود على متن جهنم.
Sırat: Yol. Cehennem üzerine kurulu olan kıldan ince kılıçtan keskin köprüdür.
134ـ الصَّعر : مصدر صَعِرَ. الميل في الجدّ خاصة. (ولا تصعر خدك للناس) أي لا تعُرِض عنهم تكبراً.
Sa’ir: kibirli bir tavır takınmak.
135ـ الصّلاة : مصدر صلّى، ج/ صلوات. الدّعاء.
Salât (ç. Salevât): Dua. Namaz.
136ـ الضّامر : ضُمَّر وضَوامر، الفرس القليل اللّحم.
Dâmir (ç.davâmir): Zayıf, cılız, arık binek hayvanı.
137ـ الطّاعة : مصدر طاعَ. إمتثال الأمر عن رغبةٍ بغير إكراه.
Tâ’at veya itâ’at: Emre uymak, emrin gereğini yerine getirmek.
138ـ الطّغيان : من طغى، جاوز الحدَّ. الظّلم.
Tuğyan: Taşkınlık, haddi aşmak. Zulüm.
139ـ الطُّفيلي : الذي يتصرف عن الغير من غير ولايةٍ ولا وكالةٍ.
Tufeylî: Asalak. Veli ya da vekil olmaksızın bir başkası adına tasarrufa girişen kimse , fuzulî üçüncü şahıs.
140ـ الطَّمث : من طمثتِ المرأة، حاضت أوّل ما تحيض، دم الحيض.
Tams: Hayız kanı.
141ـ الطّهارة : النّزاهة عن الأقذار.
Tahâret: Temizlik. Habes, necaset denilen maddeden pis şeylerin veya hades denilen şer’î bir maniin giderilmesi, bulunmaması hali.
142ـ الظِّهار : من الظّهر وهو خلاف البطن، تحريم الرّجل إمرأته عليهِ بقولهِ أنتِ عليّ كظهر أمي.
Zıhâr/ Muzâhare: Kocanın, karısını neseb, süt emme ve sıhriyet sebebiyle ebediyen kendisine evlenmesi haram olan bir kadının kendisince bakılması caiz olmayan arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna benzetmesidir.
143ـ العاتق : ج/ عواتق، موضع الرّداء من المنكب، المرأة التي بلغ توخدرت ولم تتزوج.
‘Âtik: Omuz. Evde kalmış kız.
144ـ العَاقر : ج/ عواقر. من عقر البعير إذا قطع قوائمه وعقرت المرأة إذا كانت مقطوعة الخلف. المرأة لا تلد.
‘Âkır (ç. ‘avâkır): Deve için kullanılsa, dört ayağının kesik olmasıdır. Kadın için ise kısır, çocuğu olmayan demektir.
145ـ العَاهر : ج/ عُهار. الزّاني.
‘Âhir (ç.’Uhhâr): Başkasının nikahlısı ile gayri meşru cinsel ilişkide bulunan günahkâr.
146ـ العَقيقة : الأضحية التي تذبح للوليد الجديد.
‘Akika: Yeni doğan çocuk için şükran ifadesi olmak üzere kesilen kurban.
147ـ العَانة : ج/ عانات، الشّعر النّابت أسفل البطن حول الفرج.
A’ne: Cinsel organ etrafında biten ve tıraş edilmesi gerekli olan kıllar.
148ـ العُبودية : مصدر عَبَدَ وعَبُدَ. الإنقياد والإستسلام.
‘Ubûdiyye: Kullukta bulunmak, boyun eğmek, teslimiyet göstermek. Kölelik.
149ـ عَلامة البلوغ : علامات االكبر أي التّخلص من المراهقة.
Ergenlik belirtisi ve deli kanlıktan kurtuluş demektir.
150ـ العَرض: ج/ أعراض. متاع الدّنيا. علامات الأمراض.
‘Araz (ç. A’râz): Dünya metaı. Hastalık belirtileri.
151ـ العَزل :الإبتعاد. إسترجاع الصّلاحية المعطاة.
‘Azl: Uzaklaştırmak, verilen bir yetkinin geri alınması.
152ـ العِتاب : مصدر كتب، اللّوم على تصرفٍ مكروه.
‘İtap: Kötü davranışından dolayı azarlamak; paylama; serzeniş.
153ـ العَضل : عرقلة زواج المرأة ظلماً.
‘Adl: Bir kadının evlenmesini haksız yere engellemek.
154ـ العَصبية، العصبية : مناصرة من يهمك أمره في حق أو باطل. مثل التعصب للمذهب.
Ta’assub: Bağnazlık, bir şeye körü körüne tutunma, sarılma, mezhep taassubu gibi.
155ـ العُصعُص : ج/ عصاعِص. العظم في أسفل الصُّلب عند العَجز، وهو العَسيب.
‘Us’us: paldım kemiği.
156ـ العِصمة : مصدر عَصَمَ، منعَ الله عبده من المعاصي مع التّمكن منها.
‘Ismet: Korunma, koruma altında olma. Malın, canın korunmasını gerekli kılan bir vasıf. Yapılması imkân dâhilinde olan günahlardan sakınma ve kaçınma melekesi.
157ـ العِفّة : مصدر عَفَّ (عفاف، عفيف)، البعيد عن إفتراء الزّنا. الكف عما لا يحل.
İffet (M. Âfaf, Âfif): Afiflik, Zina töhmetinden uzak kimse.
158ـ العِمامة : ج/ عمائم وعِمام، ما يُلف على الرّأس.
‘İmâme: Başa sarılan sarık.
159ـ العنّة : مصدر عُنَّ الرّجل عُنّةً، عَجِزَ عن الجِماع لمرضٍ يُصيبهُ فهو معنون وعنين.
‘Unne: Erkeğin cinsel iktidarsızlığı için kullanılır.
160ـ الغَائط ج/ غُوط وغياط، السّهل المنخفض من الأرض. وكنوا به عن التّبرز والبراز.
Gâit: Kuytu yer. Kazayı hacet yapılan yer. Dışkı.
161ـ الغُدوّ : ج/ الغُدوة، البُكرة. أو مابين صلاة الفجر وطلوع الشّمس.
غداة غدوات
Gadât (ç. Gadevât) : Fecir ve güneş doğuşu arasındaki zaman.
162ـ الغَرامة : مصدر غَشَ، الخِداع.
Garâmet: Tazminat, diyet gibi edası lazım olan şey ve böyle bir şeyi eda etmek. Kefalet.
163ـ الغَموس : ج/ غُمسُ، الأمر الشّديد الغامس في الشّدة والبلاء. اليمين الغموس: اليمين التي يعتمد الكذب فيها.
Gamûs (ç. Gumus): Şiddet ve sıkıntıya sokan, daldıran şey.
164ـ الغَيرة : مصدر غار يغار. كراهية شركة الغير في التّودد إلى من يُحب.
Gayret: Kıskançlık.
165ـ الفُحش : مصدر فحش، القبيحُ من القول والفعل. الفحشاء.

Fahşâ’: Sağduyulu sahiplerince çirkin görülen, hoş görülmeyen, iğrenç bulunan söz ve davranışlar. Zina.
166ـ الفِصال : فِصام الصّغير عن ثدي أمّهِ.
Fisâl: Çocuğun sütten kesilmesi.
167ـ القَارِعة : من قرع الشيء قرعاً إذا ضربه بهِ، النّازلة والخطب الجلل. يوم القيامة.
Kâri’a: Kıyamet günü. Yol ortası, yol üstü.
168ـ القُبُل : القبل من كل شيء : مُقدَّمه الذي يُقابلك بهِ. نقيض الدّبر.
Bir şeyin ön tarafı, Erkek /Kadın cinsel organı demektir.
169ـ القَذف : مصدر قذفَ. رمى الشيء. الرّمي بالزّنا خاصة صراحة أو ضمنا.
Kazf: İftira, bir kişiye zina isnat etmek.
170ـ القِسط : مصدر قسط. ج/ أقساط. العدل والتّسوية. الحصّة والنّصيب.
Kıst (ç. Aksât): Adalet, eşit davranma. Pay, nasip.
171ـ القِصاص : مصدر قصّ. الجزاء على الذّنب. المماثلة بين العقوبة والجناية.
Kısâs: Suç ile ceza arasındaki eşitlik. Suçluya işlediği suçun dengi bir cezayı uygulama.
172ـ القُنوت : الطّاعة ومنه (والقانتين والقانتات )، دعاء بعد تكبير في قيام في الصّلاة.
Kunût: Dua okuma. Vitir namazında okunan ilave dua etmektir.
173ـ القِيام : مصدر قامَ الإنتصاب واقفاً. الوقوف ومنه القيام في الصّلاة، الوقوف فيها والإعتدال بحيث لو مد يديه لا تنال ركبتيهِ. قيام اللّيل. الصّلاة تطوعاً. الذّكر باللّيل.
Kıyâm: Namazda ayakta durmak. Gücü yetenleri farz, vitir ve nezir namazlarını ayakta kılması bir rükündür.
174ـ القَيلولة : مصدر قال يَقيل: النّوم في الظّهيرة.
Kaylûle: Öğle uykusu.
175ـ الكُسوف : مصدر كسف. زوال ضوء الشّمس كلاً أو جُزءاً بسبب إعتراض القمر بين الأرض والشّمس.
Kusûf namazı: Güneş tutulması esnasında Cuma imamı tarafından kıldırılan iki rekatlık namaz.
176ـ الكَلالة : مصدر كَلَّ. التّعب والأعباء. كل ماعدا الولد والوالد من القرية. الأخوة. من لا ولدَ له ولا والد.
Klâle: Yorgunluk. Baba ve oğul dışında olan akrabalar. Kardeşler.
177ـ الكمَّ : ج/ الأكمام. الغلاف. غطاء الرأس. ومنه (ذات الأكمام).
Kêmme: Başı örtmek; gizlemek; bir şeyi tıkamak; susturmak.
178ـ الأَكْمَهُ : ج/ كُمْه، الذي يولد أعمى.
Ekmeh (ç.kümh): Anadan doğma amâ, kör.
179ـ لِجام : من لَجمَ، أداة من الحديد ونحوه توضع في فم الدّابة ولها سيور تُمكن الرّاكب من السّيطرة عليها.
Licâm: Gem, Hayvanın ağzına konulan demirden yapılmış olan takı.
180ـ اللَّمم : صغائر الذّنوب.
Lemem: Küçük günah.
181ـ المؤلفة قلوبهم : من يعطون من الزّكاة كسباً لودّهم أو شراءً لإخلاصهم لحاجة الإسلام إليهم.
Muelefeyi kulub:
182ـ الُمباشرة : من البَشرة التي هي ظاهر الجلد. وباشر الرّجل زوجته لا مست بشرته بشرتها. الملامسة بغير حائل بشهوة أو بغير شهوة.
Mübaşeret: Cilde dokunmak, cinsel ilişki demektir.
183ـ المترديّة : التّردي: الهلاك. السّقوط من مكان مرتفع.
Mütereddiye: Yüksekçe bir yerden düşerek ölen hayvan.. Yemesi haramdır.
184ـ المُتعة : من مَتَعَ، ج/ مُتع. الإنتفاع بالشيء على وجه يكفل إرواء الحاجة ويدوم طويلاً. متعة الحج أن يأتي بالعُمرة. ومتعة النّكاح أي نكاح المرأة لمدة مؤقتة لمهر معين. متعة الطّلاق أي كُسوة يرسلها الزّوج لمطلقتهِ بعد الطّلاق.
Müt’a: Yaralanma, zevk alma. Umre. Belirli bir mihre karşılık geçici evlenme
185ـ المُثلة : مصدر مَثُلَ يَمثُلُ ويَمثِلُ، ج/ مُثلات: العقوبة والتّنكيل. التّشويه بقطع الأعضاء للحي أو الميت.
Müsle: Başkalarına ibret olmak için düşmanın burnunu, kulağını ve diğer organlarını kesmek, çirkin bir şekle sokmak için gözlerini oymak vb. gibi yollarla ölünün vücut ve organ bütünlüğüne saldırıda bulunmaktır.
186ـ المُحتضر : إسم مفعول من حضره الموت، وكان في حالة النّزع.
Muhtezar: Ölmek üzere bulunan kimse.
187ـ المَحرَم : ج/ محارم ما حَرّمه الله. ما يدافع عنه. ذو الحرمة.
Mahrem (ç. Mehârim): Yakınlıktan dolayı nikâhı haram olan kimse. Ayrıca hürmet ve ihtiram anlamına gelir.
188ـ المُحرِم : إسم فاعل من أحرم. من دخل في حريم غيرهِ وحايتهِ. المُمسك. من أحرمَ بحج أو عمرة أو بهما.
Muhrim: İhrama giren kimse.
189ـ المُحرَّم : إسم مفعول، ما ثبت النّهي عنه قطعاً. من له ذمّة وحُرمة. أوّل شهور العام القمريي. سمي مُحرماً لتحريم القتل.
Muharrem: Kesin bir şekilde yasaklanan şey. Kamerî yılın ilk ayı. Bu ayda savaşmak haram sayıldığı için Muharrem ayı verilmiştir.
190ـ المُحصن : إسم مفعول، وبكسرها إسم فاعل من أحصَنَ والفعل المجرد حَصُنَ أي منعَ. والزّوجان كل منهما يحصِّن الأخر لآنّه يمنعه من الوقوع في الزّنا.
Muhsan: Âkil, baliğ,hür, Müslüman ve iffetli olan erkeğe denir.
191ـ المَخاض : مصدر مَخِضَ، الطّلق أي آلام الولادة.
Mahâd: Doğum sancısı.
192ـ المُدّعي : إسم فاعل من إدّعى. من إذا ترك دعواه تُرك، لأنّ حق الطّلب له.
Müdde’i: Dâvâcı; bir şeyi dâvâ eden, bir hakkın kendisine ait olduğunu hâkimin huzurunda talep eden kimse
193ـ المُدّعى عليه : من عليهِ الحقّ. من إذا ترك الخصومة لا يترك حتى يُسلم ما عليهِ.
Müdde’â ‘aleyh: Dâvâlı; kendisinden hâkim huzurunda bir hak talep edilen şahıs.
194ـ المَذهب : من ذهب، ج/ مذاهب. الطّريقة والمعتقد. طريقة معينة في إستنباط الأحكام الشّرعية.
Mezheb: Görüş. Doktrin. Ekol. Vaktiyle İslâm devletlerinde mevzuât yerini tutmuş belli bir hukuk ekolüne ait hükümler mecmuası.
195ـ المَذي : وفيه ثلاث لغات: مذيٌّ كظيٌّ. وهي فُصحاهن. ومَذِيٌّ كششقيٌّ، ومذٍ كغمٍ، ج/ مِذاء ومذيات : ماء رقيق أبيض يخرج من القبل عند المداعبة والتّقبيل، ولا دِفق له. وفيهِ الوضوء.
196ـ المُراهقة : مصدر راهق أي مرحلة من العمر يُقارب فيها الإنسان البالغ.
Murâhaka: Çocuğun büyüyüp ergenlik çağına yaklaşması, ergenlik öncesi dönem.
197ـ المَسُّ : مصدر من مسَّ الشيء. لمسه بيدهِ. اللّمس أي وضع البشرة على البشرة بغير حائل. كناية عن الجماع.
Mess: El ile dokunmak, kinâye olarak cinsel ilişki.
198ـ الإستحاضة : ظهور الدّم من فرج المرأة في ير أوقات الحيض والنّفاس.
İstihâza. Kadınlardan bir hastalık sebebiyle cinsel organ yoluyla dışarı akan bir kandır.
199ـ النّفاس:
Nifâs: Çocuk doğurma ve sonrası hali, lohusalık.
200ـ المُستحب : من إستحبَّ: المرغوب فيهِ. ما رغب فيهِ الشّارع دون أن يفرضه. ما كان دون السّنة في الحُكم.
Müstehabb: Sevilen, güzel görünen şey. Rasûlullah’ın (s.a.) bazen yapıp bazen terk etmiş olduğu şeyler.
201ـ المَسح : إمرار اليد على الشيء المسموح. مسح الخُفّين: إصابة البلة مقدار ثلاثة أصابع عند الحنفية لخُف ملبوس. والسّنة فيه مدّ ألصابع مُفرّجة.
Mesh: Sıvazlamak, silmek; eli bir şeyin üzerinde gezdirmek anlamına gelir. Abdestte ıslak elle başı, varsa ayaktaki mestleri ya da sargıyı sıvaz-lamak.
202ـ المُصافحة : مصدر صَافحَ: إلصاق صفحة الكف بالكف، وإقبال الوجه بالوجه، والسّنة أن تكون المصافحة بكلتا اليدين.
MusÂfaha: Tokalaşma; iki elin birden tutularak göz göze bakışarak yapılan hal hatır sorma şekli.
203ـ المُعاشرة : من عاشر، للمخالطة والمصاحبة.
Mu’âşere: Geçinme, düşüp kalkma, bir arada yaşama.
204ـ المِعراج : ج/ معاريج، السّلم والمِصعد. صعود النّبي (ص) من بيت المقدس إلى السّموات العلا ليلة الإسراء.
Mi’rac (ç.me’ârîc): Merdiven, asansör. Resûlullah’ın (s.a.) İsra gecesi Beyt-i makdis’ten göklere yükselmesi ve bazı fevkaladeliklere mahzar olması ve Allah ile mülakî olup O’ndan doğrudan bazı hükümler (namaz gibi) alarak dönmesi.
205ـ المَعصوم : إسم مفعول من عصَمَ إذا مَنعَ. منع الله من أن تقع منه المعصية، والمعصومون من البشر هم الأنبياء دون غيرهم. معصوم الدّم أي لا يجوز قتله. معصوم المال أي لايجوز مصادرته أو أخذهِ.
Ma’sum: Allah Teâlâ tarafından koruma altında olan ve şayet insan olması hasebiyle bir hata işleyecek olsa hatası üzerinde bırakılmayan kimse. Günah işlemeyen kişi için kullanılır.
206ـ الفَرض والفريضة : مصدر فرضَ، ج/ فرائض. ما أوجبه الله تعالى على عبادهِ. ما فُرِضَ في السّائمة من الزّكاة.
Farz (ç.furûz): Yapılması Şâri’ Teâlâ tarafından emredildiği hem sübut hem delâlet bakımından kesin delil ile sabit olan herhangi bir görevdir; inkârı küfre götürür.
207ـ فرائض الكفاية :
Farz-ı kifâye: Mükelleflerden bir kısmının yapılmasıyla diğerlerinden düşmüş olan yükümlülüklerdir.
208ـ فرائض العين :
Farz-ı ayın: Ayrı ayrı her mükellef için yapılması farz olan görevdir. Beş vakit namaz gibi..
209ـ الغَبن : النّقص ومنه غبته في البيع: غلبه ونقصه.
Gabn: Hile yapmak, aldatmak, bir şeyin miktarını azaltmak.
210ـ الغَدير : ج/ غُدران وغُدُر. قطعة من الماء يُخلِّفها السّيل.
Gadîr (ç.gudrân, gudur) Su birikintisi, gölet.
Kıskançlık.
211ـ غشيان المرأة : الإتيان أو الجماع بها.
Gışyânu’l-mer’e: Cinsel ilişkide bulunmak.
212ـ الحَلال : المباح. الجائز شرعاً، ضدّه حرام.
Halâl: Mübah; şer’An caiz görülen yapılmasından, kullanılmasından dolayı sorgulanmayan şey. Mukabili ‘haram’ dır.
213ـ الحَرام : الممنوع شرعاً ويكون الحرام بترك الفريضة.
Harâm: yapılması, kullanılması, yiyilip içilmesi bizzat Şâri’Teâlâ tarafından kesin bir delil ile yasaklanmış olan herhangi bir şeydir. Mukabili ‘helal’ dır.
214ـ النّكاح : الزّواج، العلاقة الجنسية، العقد الحاصل بين الزّوجين من حقوق ووظائف.
Nikâh: Cinsel iliş, Ergenlik. Evlenmek; kasten mülk-i müt’ayı ifade eden bir akittir ve bu akitle eşler arasında bir takım haklar ve vazifeler doğar.
215ـ الهَدي : ما يُقدم من غير مقابل إكراماً. ما يُهدي إلى الحرم من النّعم وغيرها.
Hedy: Allah Teâlâ’ya manen yaklaşmak için veya bir cinayetten dolayı keffâret olarak kesilmek üzere Haem-i Şerif’e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.
216ـ الهَرولة : ضرب من العَدوِ بين المشي والعَدوِ.
Hervele: Safaile Merve arasında sa’y ederken oradaki iki yeşil direk arasını erkeklerin süratle ve omuzlarını silkeleyerek çalımlı bir biçimde geçip sonra yine yavaş yavaş yürümeleri.
217ـ الهُدى : مصدر هدى. الرّشاد والدّلالة.
Hüdâ: Hidayet, rehberlik, klavuzluk.
218ـ المِعشار والعُشر: واحد من عشرة.
Mi’şâr: Öşür, onda bir.
219ـ المُضاربة :Tekrar مصدر ضَاربَ، ولعلّها مشتقة من الضّرب في الأرض وهو السّفر فيها للتجارة. عقد شركة يكون فيها المال من طرف والعمل من طرف أخر والرّبح بينهما على ما شرطا والخسارة على صاحب المال وتسمى القِراض.
Mudârabe: Emek-sermaye ortaklığı. Bir taraftan sermaye, diğer taraftan da emek olmak üzere akdedilen bir tür ortaklıktır. Kar aralarında belirlenecek orana göre paylaşılır.
220ـ المُتعصب : من تعصّب. المناصر. التعصب للمذهب: شدة التّمسك بهِ.
Muta’assıb: Tutucu, bağnaz, bir şeye körü körüne bağlanan kimse.
221ـ المُتشابه : ما لم يُرْجَ بيان المراد منه لشدة خفائه وهو خلاف المُحكم. الذي خفي علمه على غير العلماء المحققين وهو خلاف المُحكم.
Müteşâbih: İnsanlar için kendisi ile ne murad olunduğu anlama imkânı bulunmayan lâfızlardandır.
222ـ المُتوفى : الذي مات.
Müteveffâ: Vefat eden, ölen.
223ـ النّعش : من نَعشَ . الرّفع. السّرير الذي يُحمل عليع الميت.
Na’ş: Ölünün taşındığı tabut, cenaze teskeresi.
224ـ النّجاسة : مصدر نجس. القذارة. كل مستقذر شرعاً.
Necâset: Maddeden pis şey. Şer’an pis görülen şey.
225ـ النِّحلة : ج/ نِحال. الهدية، المهر.
Nihle(ç.nihal): Diyanet. Mehir. Hediye, bahşiş.
226ـ المرتشي : الذي يأخذ الرّشوة.
Mürteşi: Rüşvet alan.
227ـ الرّفث : الكلام البذخ والسيّء.
Rafes: Çirkin, müstehcen söz.
228ـ عَباء، عَباءة: بردة نسائية، رداء نسائي تلبس فوق الملابس.
‘Abâ: Elbisenin üzerinden giyilen geniş hırka.