ÇáãÓÇÚÏ ÇáÔÎÕí ÇáÑŞãí

ãÔÇåÏÉ ÇáäÓÎÉ ßÇãáÉ : ÊÑÌãÉ ÍíÇÉ ÇáÅãÇã ãÍãÏ ÚÈÏ ÇáÍí Çááøßäæí ãä ÇáÚÑÈíÉ Åáì ÇáÊÑßíÉ áäÙÇã ÇáÏøíä ÅÈÑÇåíã



äÙÇã ÇáÏíä ÅÈÑÇåíã ÃæÛáæ
04/10/2007, 05:07 PM
ÇáŞÓã ÇáËÇäí ãä

ÊÑÌãÉ ÍíÇÉ ÇáÅãÇã ãÍãÏ ÚÈÏ ÇáÍí Çááøßäæí ãä ÇáÚÑÈíÉ Åáì ÇáÊÑßíÉ ááÃÓÊÇĞ äÙÇã ÇáÏøíä ÅÈÑÇåíã ÃæÛáæ ÈŞáãå


Ders kitaplarına da birçok açıklama ve ilaveler ekledim. Bunların hepsi Rabb’imin bana ihsanıdır.
Kitaplarımın hüsnü kabul görmesi, hem öğrenciler hem de uzmanlar tarafından övülmesi, yaygın bir kullanım alanı ve şöhret bulması, derken değerli insanların uzak şehirlerden ve ülkelerden onlara yönelmelerinden dolayı daima Allah’a şükrediyorum. İnatçı, kıskanç ve erdemli insanlar topluluğundan kovulmuş kişiler dışında kimse onları kötülememiştir. Bu hasetçi, ziyankâr, tutucu ve uyumsuz insanlara gelince, Felak süresinde ifadesini bulan sıkıntı ve endişeler onlara yeter.
Allah’tan, şefaat yetkisini verdiği peygamberini vesile kılarak, korku saygı ve içtenlikle yalvararak dilerim ki, bütün eserlerimi yazma niyetimi sadece onun rızasını kazanmaya adanmış halis bir niyet kılsın, kullarını onlardan yararlandırsın, cenneti kazanmamda bir sebep kılsın, beni ayağımın kaymasından ve yanılgıdan, kalemimin şaşmasından ve bozulmasından korusun.
Allah’ın bana lütuflarından biri de şudur: O, ilim sevgisini kalbime aşıladı, makam sevgisini benden uzaklaştırdı. Hatta allame babam mekânı cennet olsun, Dekin bölgesindeki Haydarabad’ta vefatı esnasında kadılık görevinde bulunuyordu. Bütün dostlar, hakimlik görevini tercih etmem hususunda ısrar ettiler. Ben bu işin manevi sorumluluğunun büyüklüğünün yanı sıra, hocalık ve eser verme faaliyetimi aksatacağını düşünerek, şiddetle kaçındım ve az ile yetinip çoğu bıraktım. Allah, söylediklerimizin şahididir.
Allah ruhuma Hadise ve Hadis fıkhına yönelik bir eğilim koydu. Ayet veya hadislerden bir delil bulamadığım hiçbir konuya tam olarak güvenmem. Açık ve sahih bir hadise muhalif bir fıkhi hükmü terk eder, bu hükmü veren müctehitleri mazur sayar, hatta bununla sevap kazandığını da kabul ederim. Ancak ben sürüye benzeyen avam tabakasının kafasını karıştıranlardan değilim; Aksine, insanlarla akıllarına göre konuşurum. İşte bu hususlar da Yüce Allah’ın bana lütfettiği özelliklerimdendir.
Aklî ilimlerden çok naklî ilimlerle uğraşma özelliğim de Cenab-ı Allah’ın bana bahşettiği nimetlerden biridir. Naklî ilimlerde, özellikle Hadis ve Hadis fıkhında ders ve eser vermekten aldığım hazzı ve duyduğum mutluluğu diğerlerinde bulamadım.
Allah, lütfü ile ifratla tefrit arasında bir yol izleyen bir kulu olmamı nasip etti. Fikirlerin çatıştığı bir konu önüme geldiğinde daima o konudaki orta yol bana ilham edilmiştir. Şer΄î delillerle çatışsa bile fakihlerin görüşlerini bırakmayacak şekilde salt taklit yolunu seçenlerden olmadığım gibi, onları suçlayıp, fıkhı tümüyle terk edenlerden de değilim.
Yine Yüce Allah bana öyle bir özellik verdi ki, bu sayede rüyalarım çıkar. Hiçbir olay olmaz ki, ben onu rüyamda ya açıkça ya da işaret yoluyla haber almış olmayayım. Rüyamda Hz. Ebû Bekir, Osman, İbn Abbas, Fatıma, Ayşe, Ümmu Habibe ve Muâviye’yi (Allah hepsinden razı olsun) ziyaret; İmam Malik, Şemseddin es-Sehâvî, Celaleddin es-Suyutî ve diğer imamlar ve âlimlerle de görüşmek şerefine nail oldum. Bu şekilde onlardan aldığım bilgi ve feyizler başlı başına bir risaleyi doldurmuştur.
Allah bana, âlim olan babamla birlikte, 1279’da Beytü’l-Haram’a haccetmeyi nasip etti. Recep ayında, Haydarâbad’dan yola çıktık, Şaban ayında, Bombay şehrinden uçağa bindik, Ramazanın başında Hudeyde’ye ulaştık. Orada on gün kaldık, rahmetli babam oradan değerli kitaplar satın aldı. Oradan havalandıktan sonra hava şartları kötüleşti ve fırtınaya yakalandık, Cidde’ye inmemiz mümkün olmadı, Lis’e mecburi iniş yaptık. Oradan kara yolu ile dört günde Mekke’ye ulaştık. Oraya vardığımızda Ramazanın bitimine on gün kalmıştı. Hac merasiminin edasını bekledik. Zilhicce ayının bitimine on gün kala Medine’ye hareket ettik, 1280 yılı Muharrem ayının ikinci gününde vardık ve orada sekiz gün kaldık. Aşure gününde yola çıktık, Mekke’ye döndük, orada sefer ayının onuncu gününe kadar kaldık. Sonra Cidde’ye uçtuk. Rebiul-evvel’ın ikinci on günü içerisinde Bombay’a ulaştık. Cemaziyelevvel ayının ilk günlerinde Haydarabad’a geldik.
Geçen sene yani 1292’nin sonlarında ikinci kez, Beytullah’il-Haram’a hac şerefine nail oldum. On beş Şevval da Haydarabad’a gittik. Oradan ayın yirmi birinde otobüse bindik. Zilkade’nin beşinde Cidde’ye, onunda da Mekke’ye ulaştık. Hac merasimini eda ettikten sonra, Cuma günü, Zilhicce ayının yirmi birinde Medine’ye hareket ettik. 5 Muharremde oraya ulaştık ve orada on gün kaldık. Ayın on beşinde Mekke’ye döndük. Orada birkaç gün kaldık. Sonra Cidde’ye, oradan da Safer’in sekizinde otobüse bindik, ayın yirmi birinde sağ salim Bombay’a ulaştık.
Memleketimde iki sene kalayım diye Haydarabad’daki vazifemden emekliye ayrıldım . Bombay’dan yola çıkarak Rebiulevvel ayının beşinde memlekete vardım. Allah’tan dilediğim, defalarca Kabe’ye gitmeyi, sonunda da Medine’de vefat etmeyi nasip etmesidir.
Şafiî mezhebinin Mekke müftüsü, hâlâ hayatta olan ve Mekke’de hocalık yapan dâhi fıkıhçı, kamil insan Şeyh Ahmet b. Zeyn Dahlan’dan, Zilka΄de-1279h. tarihinde İmam Mergînâni’nin “el-Hidâye” kitabının tüm isnadları hakkında icazet aldım. Bu zat hocalarından aldığı bütün ilimlerde de aynı şekilde bana icazet verdi ve bana “Salih Genç” (ÇáÔøóÇÈõ ÇáÕøğÇáöÍõ) unvanını layık gördü. O, “el-Hidâye”nin tüm isnadlarında bir çok kanaldan icazet sahibi idi. Şimdi aşağıda bu isnadları sıralayalım.
Mısırda el-Cami΄ul-Ezher’de hoca olan Şafiî Allâme Şeyh Osman ed-Dimyati b. Merhum Şeyh Hasan ed-Dimyati, “ed-Dûrarû-s-Seniyye fima ΄alâ minel-esânîdi’ş-Şenevâniyye” adlı katalogunda, müselsel olarak sabit olduğu üzere, yine el-Cami΄ul-Ezher’de hoca olan Şeyh, Muhammed b. Şeyh Ali b. Şeyh Mensur Eş-Şenevânî’den ve katalogunda ve senet kitabında “el-Hidâye” sahibine merfu olarak bağlanmak suretiyle açıklandığı üzere Emir, Allame, Şeyh Ebu Muhammed Muhammed b. Muhammed’den almıştır.
Bir diğer kanal şöyledir: Müselsel olarak senedinin risalesinde sabit olduğu üzere Allâme, Şeyh Abdurrahman b. Şeyh imam Muhammed b. Şeyh Abdurrahman el-Kuzberî ed-Dimeşkî’den almıştır.
Ayrıca, “Medâricu’l-İsnad”da kayıtlı olduğu üzere, Şeyh Ebu Ali Muhammed el-Umarî’den, o da Mekke’de ikamet eden muhaddislerin imamı ΄Umar b. Abdulkerim b. Abdurresul’den almıştır.
Ayrıca bana, -Allah kıyamete kadar gölgesini üstümüzden eksik etmesin-değerli babam imam şeyh, 1284 senesinde vefat eden, Mekke’de reisülmüderrisîn, şeyhu’l-ulema olan Ömer el-Hanefî’nin hocası Cemal b. Abdullah’dan, o da merhum Şeyh Abdullah es-Serrâc ve Mescidi Nebevî’de müderris olan Şafii Şeyh Muhammed b. Muhammed el-Garb’den, şeyh Abdulgani ed-Dihlivî’den, o da “Hasru-ş-Şârid” adlı indeksinde belirtildiği üzere Medine’de Muhaddis olan Allâme Şeyh Muhammed ΄Âbid es-Sindî ve diğer şeyhlerden almıştır. Allah onları bağışlasın ve cennetine koysun.
Allâme babam -Allah onu başımızdan eksik etmesin-“el-Hidâye”nin son iki cildini, yani “kitabu’l-buyû΄”‘dan sonuna kadarki kısmını, Allah onu üzüntülerden korusun, amcası örnek şeyh, müftü Muhammed Yusuf’tan okudu. O da hocası olan, babasının dedesi, Bahru’l-΄ulûm ve’l-câh Mevlâna, merhum Müftü Muhammed Zuhurullah el-Leknevi’den, o da babası, ezeli feyze mazhar olan Mevlana Merhum Muhammed Veli’den okudu. O “el-Hidâye”yi dedesinin kardeşi olan, muhakkiklerin şeyhi Mevlana Nizamu’l-Mille ve-d-Din’den, o da babası Senedul-kâmilin ve kudvetü’l-ârifin Mevlâna Şeyh Kutbuddin eş-Şehid el-Leknevi es-Sihaluli’den rivayet etmiştir. Her tarafta tanınan meşhur bir zat olmasından dolayı bu Sihalulî’yi anlatmaya gerek yoktur.
Bir çok büyük hoca ve faziletli alim, aralarında İmam Muhammed’in “Muvatta”sınında yer aldığı bütün hadis kitaplarından, akli ve nakli ilimlerle, usul ve furû΄a ait bütün eserlerden bana icazet verdiler.
Onlardan merhum babam, Haremeyn-i Şerifeyn alimleri ve diğer hocalardan kendisine intikal eden ilimlerde vefat etmeden bir ay önce bana icazet vermiştir. Bana verdiği bu icazet, babamın şu zatlardan aldığı icazetleri de kapsamaktadır: Mekkede şeyhulislam olan Mevlana Şeyh Cemal el-Hanefî, Mekke’de Şafii müftüsü olan Mevlana es-Seyyid Ahmed b. Zeyn Dahlan, Mescid-i Nebevi’de müderris olan Mevlana Şeyh Muhammed b. Muhammed el-Ğarb eş-Şafiî, Medineye yerleşmiş olan ve h. 6 muharrem 1296’da vefat eden Mevlana Şeyh Abdulganî Ebû Sa΄id el-Müceddidî, Mevlana Şeyh Ali Melik Başli el-Harîrî el-Medenî, Şeyh Abdu’l-aziz ed-Dihlivi’nin talebelerinden, 1276 Ramazan’ında vefat eden Mevlana Hüseyin Ahmet el-Muhaddis el-Melihabâdî. Ayrıca icazetnamelerde ve kütük defterlerinde yazılı olduğu üzere bunların hocaları ve talebelerinden birçoklarının babama verdikleri icazetleri ben de babamdan aldım.
Bunlara ilaveten 1279 yılında babamla birlikte hac ibadetini eda ederken Mevlana es-Seyyid Ahmed Dahlan’la müşerref olunca hocalarından aldığı icazeti aracısız, direk olarak bana verdi. h.1280 Muharrem’inin başlarında Medine’ye vardığımda “Delâilu’l-Hayrât” muellifi Mevlana eş-Şeyh Ali el-Harîrî el-Medenî bana bu eserden vasıtasız olarak icazet verdi. Mevlana şeyh Abdulganî ile 1293 Muharrem’i başlarında ikinci kez görüşme şerefine nail olduğumda ondan icazet istemek kısmet olmadı. Memlekete varınca, ona icazet vermesi için bir mektup yazdım. Bana, şeyh Mevlana Muhammed İshak ve şeyh Mahsusullah b. Mevlana Refiuddin ve Medine’nin Muhaddisi, “Hasru’ş-şârid” müellifi Mevlana Şeyh Âbid es-Sindî ve eş-Şeyh İsmail Efendi ve babası Mevlana eş-Şeyh Ebu Sa΄id el-Muceddidi’den aldığı icazetnameleri kapsayan bir icazetname yazarak mektupla bana gönderdi.
Bir de 1295’de vefat eden, Hanbelilerin Mekke müftüsü Mevlana Muhammed b. Abdullah b. Humeyd ile Zilkade 1292’de karşılaştım. Bana 1293’te Es-Seyid Muhammed b. Ali es-Senûsî’den, onun da “el-Buduruş-Şarika fi isbat sâdetina el-Megâriba ve’l-Meşârika” kitabında kayıtlı olduğu üzere, hocalarından es-Seyid Muhammed el-Ehdal, Bağdat müftüsü ve “Ruhul-ma΄ani” tefsirinin sahibi olan es-Seyid Mahmud el-Alûsî’den ve diğer alimlerden aldığı icazetleri kapsayan bir icazetname yolladı.
Hocalarımın ve hocalarımın hocalarının senetlerinin ayrıntıları hususu “İnba’ul Hullan bi-enbâ’i ΄ulemai Hindistan” adlı risalemde yer alacaktır. Allah bitirmeyi nasip etsin.
Bütün bunlar Rabb’imin bana lütfettiği nimetleri olup, bunları Allah’ın nimetini ortaya koymak için yazdım, övünmek için değil. Kabirde ve mahşer gününde başına ne geleceğini bilmeyen kişi nasıl övünebilir! Allah bana sayısız nimet bağışladı, bana nice faziletler ihsan etti. En büyük hamd ile O’na hamd ediyor, daima şükrediyorum.
Ey yardım ve lütuf yağmurlarını üzerimize yağdıran, fazl-ü kerem deryalarına bizi gark eden Allah’ım! Beni dini ihya eden müceddidlerden, Şer΄i mübîni destekleyen, bidatçilerin köklerini kazıyan, doğru yolda ilerleyenlerin çizgisinden gidenlerden eyle. Mahlukatına vadettiğin üzere bütün yaşamım boyunca, eksiksiz bir gönül rahatlığıyla araştırma, ders verme, kitap yazma, fetva verme faaliyetleriyle uğraşmamı nasip eyle. Allah’ım! Eserlerimin her tarafta tanınmasını, kâmil insanların onlardan istifade etmesini sağlaman, sonumu salihlerin sonu gibi hayırlı bir son kılman, beni nebiler ve sıddıklar grubuyla haşretmen, emniyet içinde olacaklarla birlikte sorgusuz sualsiz cennetine dahil etmen için sana yalvarıyorum. Allahım! Beni ve bütün müslümanları bağışla. Alemlerin Rabbi Allah’a hamd, elçisi Muhammed’e, ailesine, bütün dost ve arkadaşlarına salat ve selam ile duamızı noktalıyoruz.
Burada duruma uygun düşen son sözümüzü de söyleyerek bitirelim. Bu eser h. 1297 yılı Zilhicce ayının yirmi ikisi Perşembe günü bitirilmiştir. Eser sahibine en güzel dua ve dileklerimle.

äÙÇã ÇáÏíä ÅÈÑÇåíã ÃæÛáæ
04/10/2007, 05:07 PM
ÇáŞÓã ÇáËÇäí ãä

ÊÑÌãÉ ÍíÇÉ ÇáÅãÇã ãÍãÏ ÚÈÏ ÇáÍí Çááøßäæí ãä ÇáÚÑÈíÉ Åáì ÇáÊÑßíÉ ááÃÓÊÇĞ äÙÇã ÇáÏøíä ÅÈÑÇåíã ÃæÛáæ ÈŞáãå


Ders kitaplarına da birçok açıklama ve ilaveler ekledim. Bunların hepsi Rabb’imin bana ihsanıdır.
Kitaplarımın hüsnü kabul görmesi, hem öğrenciler hem de uzmanlar tarafından övülmesi, yaygın bir kullanım alanı ve şöhret bulması, derken değerli insanların uzak şehirlerden ve ülkelerden onlara yönelmelerinden dolayı daima Allah’a şükrediyorum. İnatçı, kıskanç ve erdemli insanlar topluluğundan kovulmuş kişiler dışında kimse onları kötülememiştir. Bu hasetçi, ziyankâr, tutucu ve uyumsuz insanlara gelince, Felak süresinde ifadesini bulan sıkıntı ve endişeler onlara yeter.
Allah’tan, şefaat yetkisini verdiği peygamberini vesile kılarak, korku saygı ve içtenlikle yalvararak dilerim ki, bütün eserlerimi yazma niyetimi sadece onun rızasını kazanmaya adanmış halis bir niyet kılsın, kullarını onlardan yararlandırsın, cenneti kazanmamda bir sebep kılsın, beni ayağımın kaymasından ve yanılgıdan, kalemimin şaşmasından ve bozulmasından korusun.
Allah’ın bana lütuflarından biri de şudur: O, ilim sevgisini kalbime aşıladı, makam sevgisini benden uzaklaştırdı. Hatta allame babam mekânı cennet olsun, Dekin bölgesindeki Haydarabad’ta vefatı esnasında kadılık görevinde bulunuyordu. Bütün dostlar, hakimlik görevini tercih etmem hususunda ısrar ettiler. Ben bu işin manevi sorumluluğunun büyüklüğünün yanı sıra, hocalık ve eser verme faaliyetimi aksatacağını düşünerek, şiddetle kaçındım ve az ile yetinip çoğu bıraktım. Allah, söylediklerimizin şahididir.
Allah ruhuma Hadise ve Hadis fıkhına yönelik bir eğilim koydu. Ayet veya hadislerden bir delil bulamadığım hiçbir konuya tam olarak güvenmem. Açık ve sahih bir hadise muhalif bir fıkhi hükmü terk eder, bu hükmü veren müctehitleri mazur sayar, hatta bununla sevap kazandığını da kabul ederim. Ancak ben sürüye benzeyen avam tabakasının kafasını karıştıranlardan değilim; Aksine, insanlarla akıllarına göre konuşurum. İşte bu hususlar da Yüce Allah’ın bana lütfettiği özelliklerimdendir.
Aklî ilimlerden çok naklî ilimlerle uğraşma özelliğim de Cenab-ı Allah’ın bana bahşettiği nimetlerden biridir. Naklî ilimlerde, özellikle Hadis ve Hadis fıkhında ders ve eser vermekten aldığım hazzı ve duyduğum mutluluğu diğerlerinde bulamadım.
Allah, lütfü ile ifratla tefrit arasında bir yol izleyen bir kulu olmamı nasip etti. Fikirlerin çatıştığı bir konu önüme geldiğinde daima o konudaki orta yol bana ilham edilmiştir. Şer΄î delillerle çatışsa bile fakihlerin görüşlerini bırakmayacak şekilde salt taklit yolunu seçenlerden olmadığım gibi, onları suçlayıp, fıkhı tümüyle terk edenlerden de değilim.
Yine Yüce Allah bana öyle bir özellik verdi ki, bu sayede rüyalarım çıkar. Hiçbir olay olmaz ki, ben onu rüyamda ya açıkça ya da işaret yoluyla haber almış olmayayım. Rüyamda Hz. Ebû Bekir, Osman, İbn Abbas, Fatıma, Ayşe, Ümmu Habibe ve Muâviye’yi (Allah hepsinden razı olsun) ziyaret; İmam Malik, Şemseddin es-Sehâvî, Celaleddin es-Suyutî ve diğer imamlar ve âlimlerle de görüşmek şerefine nail oldum. Bu şekilde onlardan aldığım bilgi ve feyizler başlı başına bir risaleyi doldurmuştur.
Allah bana, âlim olan babamla birlikte, 1279’da Beytü’l-Haram’a haccetmeyi nasip etti. Recep ayında, Haydarâbad’dan yola çıktık, Şaban ayında, Bombay şehrinden uçağa bindik, Ramazanın başında Hudeyde’ye ulaştık. Orada on gün kaldık, rahmetli babam oradan değerli kitaplar satın aldı. Oradan havalandıktan sonra hava şartları kötüleşti ve fırtınaya yakalandık, Cidde’ye inmemiz mümkün olmadı, Lis’e mecburi iniş yaptık. Oradan kara yolu ile dört günde Mekke’ye ulaştık. Oraya vardığımızda Ramazanın bitimine on gün kalmıştı. Hac merasiminin edasını bekledik. Zilhicce ayının bitimine on gün kala Medine’ye hareket ettik, 1280 yılı Muharrem ayının ikinci gününde vardık ve orada sekiz gün kaldık. Aşure gününde yola çıktık, Mekke’ye döndük, orada sefer ayının onuncu gününe kadar kaldık. Sonra Cidde’ye uçtuk. Rebiul-evvel’ın ikinci on günü içerisinde Bombay’a ulaştık. Cemaziyelevvel ayının ilk günlerinde Haydarabad’a geldik.
Geçen sene yani 1292’nin sonlarında ikinci kez, Beytullah’il-Haram’a hac şerefine nail oldum. On beş Şevval da Haydarabad’a gittik. Oradan ayın yirmi birinde otobüse bindik. Zilkade’nin beşinde Cidde’ye, onunda da Mekke’ye ulaştık. Hac merasimini eda ettikten sonra, Cuma günü, Zilhicce ayının yirmi birinde Medine’ye hareket ettik. 5 Muharremde oraya ulaştık ve orada on gün kaldık. Ayın on beşinde Mekke’ye döndük. Orada birkaç gün kaldık. Sonra Cidde’ye, oradan da Safer’in sekizinde otobüse bindik, ayın yirmi birinde sağ salim Bombay’a ulaştık.
Memleketimde iki sene kalayım diye Haydarabad’daki vazifemden emekliye ayrıldım . Bombay’dan yola çıkarak Rebiulevvel ayının beşinde memlekete vardım. Allah’tan dilediğim, defalarca Kabe’ye gitmeyi, sonunda da Medine’de vefat etmeyi nasip etmesidir.
Şafiî mezhebinin Mekke müftüsü, hâlâ hayatta olan ve Mekke’de hocalık yapan dâhi fıkıhçı, kamil insan Şeyh Ahmet b. Zeyn Dahlan’dan, Zilka΄de-1279h. tarihinde İmam Mergînâni’nin “el-Hidâye” kitabının tüm isnadları hakkında icazet aldım. Bu zat hocalarından aldığı bütün ilimlerde de aynı şekilde bana icazet verdi ve bana “Salih Genç” (ÇáÔøóÇÈõ ÇáÕøğÇáöÍõ) unvanını layık gördü. O, “el-Hidâye”nin tüm isnadlarında bir çok kanaldan icazet sahibi idi. Şimdi aşağıda bu isnadları sıralayalım.
Mısırda el-Cami΄ul-Ezher’de hoca olan Şafiî Allâme Şeyh Osman ed-Dimyati b. Merhum Şeyh Hasan ed-Dimyati, “ed-Dûrarû-s-Seniyye fima ΄alâ minel-esânîdi’ş-Şenevâniyye” adlı katalogunda, müselsel olarak sabit olduğu üzere, yine el-Cami΄ul-Ezher’de hoca olan Şeyh, Muhammed b. Şeyh Ali b. Şeyh Mensur Eş-Şenevânî’den ve katalogunda ve senet kitabında “el-Hidâye” sahibine merfu olarak bağlanmak suretiyle açıklandığı üzere Emir, Allame, Şeyh Ebu Muhammed Muhammed b. Muhammed’den almıştır.
Bir diğer kanal şöyledir: Müselsel olarak senedinin risalesinde sabit olduğu üzere Allâme, Şeyh Abdurrahman b. Şeyh imam Muhammed b. Şeyh Abdurrahman el-Kuzberî ed-Dimeşkî’den almıştır.
Ayrıca, “Medâricu’l-İsnad”da kayıtlı olduğu üzere, Şeyh Ebu Ali Muhammed el-Umarî’den, o da Mekke’de ikamet eden muhaddislerin imamı ΄Umar b. Abdulkerim b. Abdurresul’den almıştır.
Ayrıca bana, -Allah kıyamete kadar gölgesini üstümüzden eksik etmesin-değerli babam imam şeyh, 1284 senesinde vefat eden, Mekke’de reisülmüderrisîn, şeyhu’l-ulema olan Ömer el-Hanefî’nin hocası Cemal b. Abdullah’dan, o da merhum Şeyh Abdullah es-Serrâc ve Mescidi Nebevî’de müderris olan Şafii Şeyh Muhammed b. Muhammed el-Garb’den, şeyh Abdulgani ed-Dihlivî’den, o da “Hasru-ş-Şârid” adlı indeksinde belirtildiği üzere Medine’de Muhaddis olan Allâme Şeyh Muhammed ΄Âbid es-Sindî ve diğer şeyhlerden almıştır. Allah onları bağışlasın ve cennetine koysun.
Allâme babam -Allah onu başımızdan eksik etmesin-“el-Hidâye”nin son iki cildini, yani “kitabu’l-buyû΄”‘dan sonuna kadarki kısmını, Allah onu üzüntülerden korusun, amcası örnek şeyh, müftü Muhammed Yusuf’tan okudu. O da hocası olan, babasının dedesi, Bahru’l-΄ulûm ve’l-câh Mevlâna, merhum Müftü Muhammed Zuhurullah el-Leknevi’den, o da babası, ezeli feyze mazhar olan Mevlana Merhum Muhammed Veli’den okudu. O “el-Hidâye”yi dedesinin kardeşi olan, muhakkiklerin şeyhi Mevlana Nizamu’l-Mille ve-d-Din’den, o da babası Senedul-kâmilin ve kudvetü’l-ârifin Mevlâna Şeyh Kutbuddin eş-Şehid el-Leknevi es-Sihaluli’den rivayet etmiştir. Her tarafta tanınan meşhur bir zat olmasından dolayı bu Sihalulî’yi anlatmaya gerek yoktur.
Bir çok büyük hoca ve faziletli alim, aralarında İmam Muhammed’in “Muvatta”sınında yer aldığı bütün hadis kitaplarından, akli ve nakli ilimlerle, usul ve furû΄a ait bütün eserlerden bana icazet verdiler.
Onlardan merhum babam, Haremeyn-i Şerifeyn alimleri ve diğer hocalardan kendisine intikal eden ilimlerde vefat etmeden bir ay önce bana icazet vermiştir. Bana verdiği bu icazet, babamın şu zatlardan aldığı icazetleri de kapsamaktadır: Mekkede şeyhulislam olan Mevlana Şeyh Cemal el-Hanefî, Mekke’de Şafii müftüsü olan Mevlana es-Seyyid Ahmed b. Zeyn Dahlan, Mescid-i Nebevi’de müderris olan Mevlana Şeyh Muhammed b. Muhammed el-Ğarb eş-Şafiî, Medineye yerleşmiş olan ve h. 6 muharrem 1296’da vefat eden Mevlana Şeyh Abdulganî Ebû Sa΄id el-Müceddidî, Mevlana Şeyh Ali Melik Başli el-Harîrî el-Medenî, Şeyh Abdu’l-aziz ed-Dihlivi’nin talebelerinden, 1276 Ramazan’ında vefat eden Mevlana Hüseyin Ahmet el-Muhaddis el-Melihabâdî. Ayrıca icazetnamelerde ve kütük defterlerinde yazılı olduğu üzere bunların hocaları ve talebelerinden birçoklarının babama verdikleri icazetleri ben de babamdan aldım.
Bunlara ilaveten 1279 yılında babamla birlikte hac ibadetini eda ederken Mevlana es-Seyyid Ahmed Dahlan’la müşerref olunca hocalarından aldığı icazeti aracısız, direk olarak bana verdi. h.1280 Muharrem’inin başlarında Medine’ye vardığımda “Delâilu’l-Hayrât” muellifi Mevlana eş-Şeyh Ali el-Harîrî el-Medenî bana bu eserden vasıtasız olarak icazet verdi. Mevlana şeyh Abdulganî ile 1293 Muharrem’i başlarında ikinci kez görüşme şerefine nail olduğumda ondan icazet istemek kısmet olmadı. Memlekete varınca, ona icazet vermesi için bir mektup yazdım. Bana, şeyh Mevlana Muhammed İshak ve şeyh Mahsusullah b. Mevlana Refiuddin ve Medine’nin Muhaddisi, “Hasru’ş-şârid” müellifi Mevlana Şeyh Âbid es-Sindî ve eş-Şeyh İsmail Efendi ve babası Mevlana eş-Şeyh Ebu Sa΄id el-Muceddidi’den aldığı icazetnameleri kapsayan bir icazetname yazarak mektupla bana gönderdi.
Bir de 1295’de vefat eden, Hanbelilerin Mekke müftüsü Mevlana Muhammed b. Abdullah b. Humeyd ile Zilkade 1292’de karşılaştım. Bana 1293’te Es-Seyid Muhammed b. Ali es-Senûsî’den, onun da “el-Buduruş-Şarika fi isbat sâdetina el-Megâriba ve’l-Meşârika” kitabında kayıtlı olduğu üzere, hocalarından es-Seyid Muhammed el-Ehdal, Bağdat müftüsü ve “Ruhul-ma΄ani” tefsirinin sahibi olan es-Seyid Mahmud el-Alûsî’den ve diğer alimlerden aldığı icazetleri kapsayan bir icazetname yolladı.
Hocalarımın ve hocalarımın hocalarının senetlerinin ayrıntıları hususu “İnba’ul Hullan bi-enbâ’i ΄ulemai Hindistan” adlı risalemde yer alacaktır. Allah bitirmeyi nasip etsin.
Bütün bunlar Rabb’imin bana lütfettiği nimetleri olup, bunları Allah’ın nimetini ortaya koymak için yazdım, övünmek için değil. Kabirde ve mahşer gününde başına ne geleceğini bilmeyen kişi nasıl övünebilir! Allah bana sayısız nimet bağışladı, bana nice faziletler ihsan etti. En büyük hamd ile O’na hamd ediyor, daima şükrediyorum.
Ey yardım ve lütuf yağmurlarını üzerimize yağdıran, fazl-ü kerem deryalarına bizi gark eden Allah’ım! Beni dini ihya eden müceddidlerden, Şer΄i mübîni destekleyen, bidatçilerin köklerini kazıyan, doğru yolda ilerleyenlerin çizgisinden gidenlerden eyle. Mahlukatına vadettiğin üzere bütün yaşamım boyunca, eksiksiz bir gönül rahatlığıyla araştırma, ders verme, kitap yazma, fetva verme faaliyetleriyle uğraşmamı nasip eyle. Allah’ım! Eserlerimin her tarafta tanınmasını, kâmil insanların onlardan istifade etmesini sağlaman, sonumu salihlerin sonu gibi hayırlı bir son kılman, beni nebiler ve sıddıklar grubuyla haşretmen, emniyet içinde olacaklarla birlikte sorgusuz sualsiz cennetine dahil etmen için sana yalvarıyorum. Allahım! Beni ve bütün müslümanları bağışla. Alemlerin Rabbi Allah’a hamd, elçisi Muhammed’e, ailesine, bütün dost ve arkadaşlarına salat ve selam ile duamızı noktalıyoruz.
Burada duruma uygun düşen son sözümüzü de söyleyerek bitirelim. Bu eser h. 1297 yılı Zilhicce ayının yirmi ikisi Perşembe günü bitirilmiştir. Eser sahibine en güzel dua ve dileklerimle.